ANTOINE DE SAINT EXUPÉRY KÜÇÜK PRENS KİTABI ÖZETİ

KÜÇÜK PRENS PDF

 

ANTOINE DE SAINT EXUPÉRY KÜÇÜK PRENS KİTABI ÖZETİ

Kitap, yazarın çocukluğuna ait bir anıyla başlar. Henüz altı yaşındayken bir kitapta gördüğü avını yutmakta olan boa yılanı resminden etkilenir ve kendisi de fil yutmuş bir boa yılanı resmi çizer.  Ancak yaptığı bu çizimi gösterdiği tüm büyükler bunun bir şapka olduğunu zannederler. Ayrıca resim yerine matematik, tarih, coğrafya gibi derslerle ilgilenmesini tavsiye ettiklerinden yazar da resmi bırakır ve pilot olur.

Bir gün Sahra Çölü’nün üzerindeyken uçağı kaza yapar ve zorunlu olarak çöle iner. Yanında kimse yoktur ve yerleşim yerlerinden de çok uzaktadır. Gece kumların üzerinde uyuduktan sonra küçük bir çocuğun sesiyle uyanır. Çocuk kendisinden bir koyun resmi çizmesini ister. Yazar, çölün ortasında böyle bir çocukla karşılaşmasına şaşırsa da yine de dediğini yapar. Ancak çocuk çizdiği koyunlardan hiçbirini beğenmez. Sonunda yazar bir kutu çizerek koyunun kutunun içinde olduğunu söyler. Çocuk da bu çözüme memnun olur ve kendinden bahsetmeye başlar. Anlattığına göre başka bir gezegenden gelmiştir.  Yazarın Asteroit B-612 olduğunu düşündüğü bu gezegen çok küçüktür. Çocuk koyunu,  gezegeninde yetişen baobap ağaçlarını yemesi için istemektedir.

Bir gün yazara koyunların dikenli bitkileri yiyip yiyemeyeceklerini sorar. Gezegeninde çok sevdiği bir çiçek vardır ve koyun tarafından yenilmesini istememektedir. Gezegeninde iletişim kurabildiği tek canlı da bu çiçektir. Ancak bir gün çiçekle tartışır ve oradan ayrılarak diğer gezegenleri ziyaret etmeye başlar. İlk gezegende bir kral ile karşılaşır. Kral emir vermekten hoşlanmaktadır. Küçük Prens’e arzulanan şeylerin mantık çerçevesinde olması gerektiği ve insanların başkalarını yargılamak yerine kendilerini yargılamasının daha zor olduğu dersini verir. İkinci gezegende kendini çok beğenmiş bir adam yaşamaktadır. Adam övgüden başka hiçbir şeyi dinlemeyen biridir. Küçük Prens insanların neden sürekli beğenilip övülmek istediklerine anlam veremez. Üçüncü gezegende sürekli içki içen bir adamla karşılaşır. İçki içmesinin nedeni içki içmekten utandığını unutmaktır. Yani bir kısır döngü içindedir. Dördüncü gezegende bir iş adamı yaşamaktadır.  Sürekli olarak önemli işleri olduğunu düşündüğü için, hayal kuramayan, çevresindeki güzelliklerin tadını çıkaramayan biridir. Zengindir ama hayatını yaşamamaktadır. Beşinci gezegende bir lamba ve lamba yakıcısı ile karşılaşır. Kendisine verilen emirleri sorgusuzca yerine getirmektedir. Küçük Prens diğerlerine göre sadece kendisini düşünmediği için bu adamı sever.  Altıncı gezegende kitap yazan bir coğrafyacı vardır. Ancak gezegeninde bir kâşif olmadığından kendi yaşadığı yeri bile tanımamaktadır. Bu coğrafyacıdan çok sevdiği ve arkada bıraktığı çiçeğinin kısa ömürlü bir bitki olduğu gerçeğini öğrenir.

Küçük Prens sonunda Dünya’ya ulaşır. Burası daha önceki gezegenlerde gördüğü her kişiden çok sayıda örneğin bulunduğu bir yerdir. Tüm insanlar bu büyük gezegende önem oluşturmayacak varlıklar olmalarına rağmen kendilerini önemli kişiler olarak görmektedirler. Gezegene indiği yer olan çölde karşısına ilk olarak bir yılan çıkar. Yılan eğer isterse Küçük Prens’i geldiği gezegene geri gönderebileceğini söyler. Daha sonra bir çiçekle karşılaşır. Ona insanları sorar ancak çiçek de yalnızca bir kez insanları görmüştür. İnsanları görebileceği umuduyla yüksek bir dağın üzerine tırmanır. Burada söylediği sözler yankılanınca birisinin kendisiyle konuştuğunu ancak hayal gücü olmadığı için yalnızca sözlerini tekrarladığını düşünür.  Ardından bir gül bahçesine girer. Burada kendi çiçeğine benzeyen binlerce çiçek vardır. Hâlbuki Küçük Prens kendi çiçeğinin eşsiz olduğunu sanmaktadır bu yüzden üzülerek ağlamaya başlar. O sırada karşısına bir tilki çıkar ve Küçük Prens ile arkadaş olmak istediğini söyler.  Arkadaş olduktan sonra artık onun sıradan bir tilki değil, kendisi için özel bir tilki olduğunu görür. Bu nedenle daha önce kendi gülü gibi çok sayıda gül olduğunu düşünürken, artık kendi gülünün diğerlerinden tamamen farklı ve özel olduğunun farkına varır. Daha sonra trenlere yol gösteren bir demiryolu işaretçisi ile karşılaşır. Bu kişiden hiç kimsenin sahip oldukları şeylerin farkında olmadıkları dersini alır. Ardından su tabletleri satan birini görür. Satıcı, yeni geliştirilen bu tabletler sayesinde haftada tek bir kez su içmenin yeterli geldiğini ve insanların vakit kazandığını söylemektedir. Bu kişiden de “önemli olan vaktinin çok olması değil, bu vaktin güzel geçirilmesidir” dersini alır.

Küçük Prens anılarını dinleyen yazarın çok az suyu kaldığını görünce bir su kuyusu aramalarını önerir. Saatler boyunca yürürler ve sonunda bir kuyu bulmayı başarırlar. Küçük Prens koyununun çiçeğini yememesi için yazardan bir ağızlık çizmesini ister. Yazar da çizerek Küçük Prens’e verir. Sonrasında Küçük Prens yazara uçağının yanına gitmesi, onu burada bekleyeceğini söyler. Yazar ertesi gün yanına gittiğinde Küçük Prens’i bir yılanla konuşurken bulur. Yılan, Küçük Prens’in evine dönmesi için onu zehirlemiştir. Küçük Prens yazara ölmeyeceğini evine gideceğini söyler ve konuşmalarının ardından kum yığının üzerine yığılır. Uçağını tamir ederek ülkesine geri dönen yazar o günden sonra bir daha Küçük Prens’i görmez ama kalbinde Küçük Prens’in gezegenine döndüğünü hisseder ve yıldızlara baktığında onu hatırlamaya devam eder.

WILLIAM GOLDING SİNEKLERİN TANRISI ÖZETİ

SİNEKLERİN TANRISI PDF OKU

WILLIAM GOLDING SİNEKLERİN TANRISI ÖZETİ

Roman, ana karakterlerden Ralph’in anlatımıyla başlar. Ralph, ormanda tek başına dolaşıp, etrafı keşfetmeye çalışırken, gerçek ismini tüm roman boyunca öğrenemeyeceğimiz “Domuzcuk” ile karşılaşır.  Aralarındaki konuşmalardan bir savaş esnasında kendilerinin de içinde bulunduğu okul çocuklarını taşıyan uçağın vurularak buraya düştüğünü öğreniriz.

İki çocuk sahilde oynarken bir deniz kabuğu bulurlar. Bunu üfleyen Ralph çıkan ses yardımıyla adadaki diğer çocukların yanlarına gelmesini sağlar.  Böylece uçakta yetişkinler de olmasına rağmen tamamının kazada öldüğü ve geriye yaşları 6 ile 12 arasında değişen bir grup çocuğun kaldığı ortaya çıkar. Çocuklar arasında en dikkat çekenleri ise bir grup halinde ve Jack’in önderliğinde gelen koro çocukları olur.

Çocuklar yeni terk ettikleri modern dünyadan henüz kopmamışlardır. Bu yüzden kararları alacak bir şefin “demokratik yollarla” seçilmesine karar verilir. Jack ile Ralph arasındaki bu seçimi Ralph kazanır. Koro üyeleri ise Jack’in emri altında avcı olarak görevlendirilir. Bu anlarda Jack ve Ralph iyi dosttur. Yanlarına Simon’ı alarak bir keşif gezisine çıkarlar ve ıssız bir adada olduklarını öğrenirler. Dönüş yolunda bir yavru domuzla karşılaşırlar ancak Jack bıçağı olmasına rağmen domuzu öldüremez. Çünkü hala kan dökmenin kötü bir şey olacağının bilincindedir. Yine de vahşi duyguları bu anda uyanır.

Diğer çocukların yanına geldiklerinde Ralph bir adada olduklarını açıklar. Bu sırada altı yaşlarında yüzünde doğum lekesi olan bir çocuk çekinerek söz ister ve bir önceki gece yılana benzeyen bir canavar gördüğünü söyler. İlk başta büyük çocuklar böylesi bir canavarın olamayacağını söylerler. Küçük çocuklar da ikna olmuş görünür. Ancak yine de canavar düşüncesi tüm çocuklar arasında huzursuzluğa yol açar ve sonraki günlerdeki korkuların da temelini oluşturur.

Ralph, gelip geçen gemilere haber verebilmek için ateş yakılmasını önerir. Domuzcuğun gözlüğü mercek gibi kullanılarak ateş yakılır. Ancak kontrol altına alınamayan bu ilk ateş yayılır ve ormanın bir bölümünü yakar. Yangında, yüzünde doğum lekesi olan çocuk da ölür. Bu, çocukların sorumsuzluğu nedeniyle meydana gelen ilk ölümdür.

İlerleyen zamanlarda Jack kendini tamamen ava verir. Bir domuz avlamak arzusundadır ancak bunu yapamadığı için sinirlidir ve içindeki öldürme arzusu gün geçtikçe büyümektedir. Bu dönemde Ralph ve Jack arasında da yavaş yavaş fikir ayrılıkları ile çatışmalar başlar. Ralph barınak yapmayı ve ateşin yanık durmasını isterken Jack yalnızca avlanmakla ilgilenmektedir.

Ralph ve Jack arasındaki en büyük kopuş ufuktan bir geminin geçmesi, ancak Jack’in isteği üzerine herkesin avlanmaya gitmesi yüzünden ihmal edilen ateşin sönmesiyle başlar. Gemi ortadan kaybolurken grup avladıkları bir domuzla gelir. Jack ve Ralph arasında tartışma başlar. Jack öfkesini Domuzcuk’tan çıkarır. Yumruk atarak gözlüğünün camlarından birinin kırılmasına neden olur.

Ralph’in öfkesi yok olmasa da domuz hep birlikte yenir. Yemeğin ardından Ralph bir kez daha toplantı düzenler. Yapılması kararlaştırılan ancak yapılmayan şeyler hakkında konuşur ve ateşin ihmal edilmesinin neticesinden söz eder. Son olarak da çocuklar arasında yayılan korkudan bahseder. Artık korku somutlaşmış ve bir canavarın adada gerçekten yaşadığı sanrısı başlamıştır. Canavarın denizden geldiği ya da bir hortlak olduğu fikirleri ortaya atılır.

Bu dönemde çocuklar artık daha fazla korkmakta, geceleri kâbuslar görmektedir. Zamanla psikolojileri daha da bozulur. Küçük olanlardan bazıları sürekli kâbuslar görüp ağlarken, daha büyük çocuklarda toplum içinde bastırmak zorunda kaldıkları şiddete yönelik hisler ortaya çıkar. Şiddet eğilimini en çok gösteren çocuk Roger’dır. İlk başlarda küçük çocuklara yönelik yalnızca korkutma amaçlı olan bu eğilim sonrasında giderek şiddetlenir.

Bir gece savaş uçaklarından biri düşürülür. Pilot paraşütle atlamayı başarsa da ölmüştür. Paraşütüyle istemsizce adaya iner. Paraşütün ipleri kayalıklara dolandığından da dağın doruğunda kalır. Esinti olunca paraşüt yüzünden hareket ediyor gibi görünmektedir. Sam ve Eric tepede ateşin başındayken ölü pilotla karşılaşınca onu canavar zannederler ve korkuyla kaçarlar. Jack ve Ralph’in aralarında olduğu büyük çocuklar canavarı bulmak için yola çıkar.  Ölü paraşütçüyle karşılaşınca onlar da gördükleri şeyi canavar zannedip korkarak kaçarlar.

Tüm çocuklar canavarın gerçek olması karşısında dehşete düşer ve paniğe kapılır. Jack ile Ralph arasındaki tartışmanın büyümesiyle Jack gruptan ayrılır. Koro çocuklarından bir bölümü de onu takip eder. Jack ve yanındakiler avlanarak şölen vermeye, avın bir parçasını da canavara hediye olarak sunmaya karar verirler. Ardından bir domuzu öldürürler. Başını yere sapladıkları ucu sivriltilmiş bir sopaya geçirerek adak olarak canavara sunarlar.

Canavarın varlığına inanmayan tek kişi Simon’dır. Canavarın bulunduğu söylenen yere tek başına gider. İlk olarak Jack ve grubunun öldürüp canavara hediye bıraktıkları domuz başıyla karşılaşır. Kitabın en güzel kısmını oluşturan ve vermek istediği mesajı da okuyucuya aktaran bu bölümde Simon hayalinde üzerine sinekler üşüştüğü için “Sineklerin Tanrısı” ismini verdiği bu domuz kafasıyla konuşur. “Sineklerin Tanrısı” Simon’a canavarın çocukların içlerinde saklı olduğunu söyler.

Simon yoluna devam eder ve ölü paraşütçüyü bulur. Diğer çocuklara da aslında bir canavar olmadığı haberini vermek istemektedir. Ancak çok yorgun ve bitkin bir haldedir ve çocukların yanına emekleyerek ulaşır. O esnada Jack öldürdükleri domuz için bir şölen düzenlemiştir ve avlanma anını temsil eden bir dans yapılmaktadır. Hava karanlık ve yağmurludur. Simon emekleyerek ormandan çıkınca gruptaki çocuklar canavarın geldiğini zannederek hep birlikte Simon’ı öldürürler.

Jack ile grubunda yer alan diğer çocuklar adanın ucunda korunaklı bir yer olan Kaya Kale’ye yerleşmeye karar verirler. Ralph’in yanında yalnızca Domuzcuk, Eric ve Sam ile birkaç küçük çocuk kalır. Jack’in grubu ateşleri olmadığı için baskın yaparak Domuzcuk’un gözlüğünü çalar. Ralph, Domuzcuk, Eric ve Sam gözlüğü geri istemek için Kaya Kale’ye giderler. Burada Jack ve Ralph arasında kavga çıkar. Domuzcuk konuşarak bu anlamsız kavgayı sonlandırmak ister. Ancak Roger tepeden büyük bir kayayı yuvarlayarak Domuzcuk’un ölümüne neden olur. Kabile Ralph’i de öldürmek ister ve peşine düşer ancak Ralph kaçmayı başarır.

Ralph, gece vakti gizlice kaya kaleye tırmanınca mecburen Jack’in grubuna katılmak zorunda kalan Sam ve Eric ile karşılaşır ve kabilenin kendisini avlayarak öldürme niyetinde olduğunu öğrenir. Ralph, Sam ve Eric’e yakınlardaki çalılıklara gizleneceği bilgisini verir. Ancak Sam ve Eric’e işkence yapılarak Ralph’ın saklandığı yer öğrenilir ve çalılık ateşe verilir.  Yakılan ateş büyük bir yangına neden olur. Ralph diğer çocuklardan kaçarak sahile gelince burada bir denizci ile karşılaşır. Yangının duman ve alevini görerek sahile gelen bir gemiden karaya çıkmıştır. Yaşananların yorgunluğuyla tüm çocukların ağlamaya başlamasıyla roman sona erer.

YUSUF ATILGAN ANAYURT OTELİ ÖZETİ VE KARAKTERLER

ANAYURT.OTELİ-PDF

YUSUF ATILGAN ANAYURT OTELİ ÖZETİ VE KARAKTERLER

Olaylar 1963 yılında, bir tren istasyonu yakınlarında bulunan Anayurt Oteli’nde yaşanır. Romanın ana karakteri, tüm hayatı eski bir konaktan bozma bu otelde geçen Zebercet’tir. Otelde doğmuş, babasının yanında otelde çalışmış, askerlik dönemi haricinde otelden dışarı çıkmamıştır. Hatta yalnızca kendisi değil annesi de burada doğmuştur. İlkokuldan sonra annesini, askerden döndükten hemen sonra ise babasını kaybetmiştir. Babasının ölümü üzerine de otelin tüm işleri kendisine kalmıştır.

Günleri tekdüze biçimde geçmekte, otelden dışarı nadiren çıkmaktadır. Yaşamının anlamsızlığına varması ve değiştirmek istemesi ise bir gece gecikmeli Ankara treni ile gelip otelde kalan kadın ile birlikte başlar.

Kadın, otelde yalnızca bir gece kalmıştır. Kimlik vermediği için ismini dahi bilmediği bu kadına karşı Zebercet büyük bir takıntı geliştirir. Kadınla ilgili her ayrıntı hakkında uzun uzun düşünmeye başlar. Kadın gittikten sonra kaldığı odayı değiştirmeden bırakır. Açık unuttuğu ışığı kapatmaz, eşyaların yerini değiştirmez. Zaman zaman odaya girerek eşyaları inceler, çayı kaç şekerli içtiği, yatakta nasıl uyuduğu, köye neden geldiği veya neden telaşlı olduğu gibi sorular kafasını kurcalar.

Kendine yabancılaşması da bu döneme rastlar. Zebercet o güne kadar yalnız olmaktan ve günlük rutinlerinden şikâyetçi değildir. Hatta bazen yalnızlığı rahat bulmakta, yanında birisinin bulunmasını istememektedir. Tek yakınlık kurduğu kişi cinsel birliktelik de yaşadığı, otelin ortalık işlerine bakan Zeynep isimli kadındır. Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın’ın ardından ilk olarak kendi fiziksel görünümünü yadırgamaya, daha sonra yaşamını sorgulamaya başlar. Değişiklik yaparak bıyığını keser, yeni elbiseler alır. Tüm bunları kadının dönüp bir kez daha otelde kalmak isteyeceği ve karşısına en iyi haliyle çıkmak istediği için yapmaktadır. Döneceğine dair içinde büyük bir umut vardır.

Bir hafta boyunca beklemesinin ardından geleceğine dair beklentisi sona erer ve kadının odada unuttuğu havlusunu onun yerine koyarak cinsel arzularını tatmin etmeye başlar. Bir süre sonra üst kattaki odasını buraya taşır. Zeynep ile olan sevişmelerinde, Zeynep sürekli uyukladığı için karşılıklı bir paylaşım söz konusu değildir. Zebercet duygusal açıdan eksiklik hissetmeye başladığından onunla birlikte olmayı da bırakır.

Bir süre sonra otel ile tüm bağını koparır ve boş oda olmadığı gerekçesiyle müşteri kabul etmemeye başlar. Sabahları geç kalkar, Zeynep’i uyandırmaz. Yıllar sonra ilk kez dışarıda içkili bir lokantaya giderek bir şeyler içer. Bu alışkanlığı sonraki günlerde de devam ettirir. Bir gün meyhaneden sonra horoz dövüşlerinin yapıldığı kahvehaneye gittiğinde Ekrem isimli bir gençle tanışır. Bir anda ona karşı cinsel arzular hissetmeye başladığını fark eder. Birlikte sinemaya giderler. Aklına daha önce otelde kalan iki erkek arasında yaşananlar gelmektedir ancak nasıl tepki alacağını bilmediğinden Ekrem’e de açılamaz.

Otele müşteri almadığı gibi yıllardır hayatında olan eşyaları, kişileri de teker teker ortadan kaldırmaya başlar. Babasının zamanından beri duvarda asılı duran tabloyu atar. Aynı gün Zeynep’in odasına çıkarak birlikte olmaya çalışır. Bu kez eski günlerden farklı olarak Zeynep’in uyanık olmasını ister. Ancak ilişkiye girmekte başarısız olur. Öfkeye kapılarak Zeynep’i boğarak öldürür. Ardından otelin kedisini de öldürür.

Ertesi gün otele iki adam gelir. Bu kişiler “Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın”ın unuttuğu havluyu almak için gönderilmiştir. Zebercet böylece günler boyunca aklından çıkmayan kadının köydeki Baytar Bey’e geldiğini öğrenir.  Aynı gün otele gelen bir polis memuru birkaç gün önce otelden ayrılan ve kendini emekli subay olarak tanıtan kişinin arandığı bilgisini verir. Öz kızını boğmuştur. Zebercet de aynı suçu işlediğinden, ne kadar uzun süre yakalanmadan kaçabileceğini sorgulamaya başlar. Bir gün dışarı çıktığında Ağır Ceza Mahkemesi’ne uğrayarak birkaç davayı izler. Davalardan biri karısını evlendikleri gün öldüren bir adamdır. Zebercet bu adam ile kendini özdeşleştirir. En iyisinin kendini asmak olduğunu adamın da bunu yapması gerektiğini zihninden geçirir. Sanığa sorulan sorular kendisine soruluyor gibi gelir ve vereceği cevapları düşünür. Ardından gittiği parkta ara sıra otele erkeklerle gelen bir hayat kadınını görür. Otele davet ettiği kadın yarım saat sonra geleceğini söyleyince Zebercet otele dönerek beklemeye başlar ancak kadın gelmez. Can sıkıntısıyla dışarı çıkar. Kestaneciden azar işitince bozulur ve oradan uzaklaşır. Korktuğu için kendisine sinirlenir. Hayatı bu şekilde geçmiştir. Bu yüzden artık korkmamaya ve yazgısını başkalarının eline bırakmamaya karar verir.

Öldürdüğü Zeynep’i nasıl ortadan kaldıracağını planlamaya başlar. Konağı ateşe vermeyi, gizlice indirip gömmeyi, parçalamayı, yakmayı düşünür. Ama yine sorgulardan kurtulamayacağını fark eder. Üzerindeki sıkıntı giderek artmaktadır. Bu yüzden bir kez daha içkili lokantaya giderek bir şeyler içer. Ekrem’le karşılaşabileceğini umarak Horozcular Kahvesi’ne uğrar. Ancak o gün dövüş olmadığını öğrenince bu kez sinemada olabileceğini düşünür. Burada da Ekrem’i bulamadığı gibi çok sarhoş olduğu anlaşılınca sinemadan atılır. Bir atlı arabayla otele gider. Sarhoşluğun da verdiği sıkıntıyla hayatında yer eden kişilerin hayallerini görür, yaşamını sorgulamaya başlar. Yargılanmasının kaçınılmaz olduğunu anlar. Bu durumdan korkmaktadır. Sonraki birkaç gün yalnızca günde bir kez yemek için dışarı çıkar, konağın ışıklarını dahi açmadan günlerini geçirir. Hem fiziksel hem de ruhani yönden bitkin düşmüştür. Konakta ömrü geçmiş tüm akrabaları, kendisine anlatılan hikâyeler, yaşananlar gözünün önüne gelir. Sonunda ölümün kaçınılmazlığını anladığından ama sorgulamalara da girmek istemediğinden kendini asarak yaşamına son verir.

ROMANDA YER ALAN KARAKTERLER

Abdülkerim Çelebi: Zebercet’in Mevlevi dergâhında önemli yeri olan akrabalarından. Nureddin’in büyük dayısının amcası.

Ahmet Efendi: Zebercet’in babası. Nüfus kâtibidir. Adanalıdır. Babasının kiralık bir otel işletmesi vardır. Otel depremde yıkılınca babasını, annesini ve iki kız kardeşini kaybetmiştir. Nüfus’ta çalışırken Rüstem Bey ile tanışır ve dost olurlar. Rüstem Bey’e konağı otel yapmasını öneren kişidir.

Ahmet Kuruca: Zebercet’in takip ettiği bir davadaki sanık. Evlendiği kızı ilk gece yüzünü ezerek öldürmüştür.

Baytar Bey: Gecikmeli Ankara Treni ile gelen kadının yanına gittiği kişi.

Çalık Ali: Zeynep’in Sindelli köyünde yaşayan dayısı. Zebercet, ölümünü Zeynep’ten gizlemiştir.

Çakır Hasan: Zebercet’in gittiği bir meyhanede şahit olduğu konuşmanın kahramanı.

Ekrem: Zebercet’in horoz dövüşünde tanıştığı, birlikte sinemaya gittiği çocuk.

Faruk Keçeci: Otelin kira parasının gönderildiği kişi. Otel, miras olarak babası Rüstem Bey’den kendisine kalmıştır. Aynı zamanda Keçecizade Rüstem Bey’in on dokuz yaşında intihar eden kardeşinin ismi de Faruk’tur.

Fatihli: Zebercet’in askerdeki arkadaşı. Zebercet kendisine karşı cinsel arzular beslemektedir. Asıl ismi Serdar.

Ferhunde Hanım: Zebercet’in ölmüş eski akrabalarından.

Fatma Kuruca: Eşini ilk geceden öldüren Ahmet Kuruca’nın annesi.

Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın: Zebercet’in takıntılı biçimde düşüncelerinde yer eden kadın.

Hacı Zeynel Ağa: Zebercet’in dedelerinden.

Halil Onbaşı: Zebercet’in askerlik arkadaşı. Kendisini ilk kez geneleve götüren kişi.

Hasan Balcı: Ahmet Kuruca’nın dayısı ve davasındaki tanıklardan biri.

Haşim Bey: Rüstem Bey’in babası. Otele dönüştürülmeden önce konakta ölmüştür.

Kadriye Kalfa: Otele dönüştürülmeden önce konakta çalışan bir kadın.

Karamık: Otelde kalan siyah kediye ziyaretçilerden birinin verdiği isim. Zebercet tarafından öldürülür.

Keçeci Rüstem Bey: Otele dönüştürülen konağın sahibi.

Keçecizade Malik Ağa: Otele dönüştürülen konağı yaptıran kişi.

Kürt Muhittin: Zebercet’in ilkokuldan arkadaşı.

Lütfiye Molla: Zebercet’in dedesinin üvey kardeşi.

Mahmut Görgün: Emekli Subay olduğunu söyleyerek otelde kalan kişi.

Malik Ağa: Zebercet’in ölmüş eski akrabalarından.

Nebile Hanım: Rüstem Bey’in eşi. Faruk Keçeci’nin annesi.

Nureddin: Zebercet’in Halveti dergâhına giren ancak çile odasından çıkmasının hemen ardından ölen büyük dayısı.

Orhan: Ekrem’in işyerinden arkadaşı.

Ömer: Zebercet’in çocukluk arkadaşı. Ankara treniyle gelen kadının ziyaret ettiği köyden. Otele gelenlerden kardeşi tarafından vurdurularak öldüğünü öğrenir.

Refik Çavuş: Zebercet’in askerdeki komutanı.

Saide: Zebercet’in annesinin adı. Aynı zamanda otele gelen öğretmen kadının da ismi.

Semra: Konağın sahibi Rüstem Bey’in eşi.

Serap: Arada bir otele erkeklerle gelen hayat kadını.

Tahsin Bey: Horoz dövüşünde, horozu yenilen adam.

Zebercet: Ana karakter. İsminin anlamı Arapça kolay kırılabilen bir çeşit kristal demektir. Yedi aylık ve çok ufak doğduğundan ebesi tarafından bu isim verilmiştir.

Zeynep: Ortalıkçı Kadın. Otelde sürekli kalan bir diğer kişi. Babasının ölümünden sonra otel işlerini yürütmesi için Zebercet tarafından Rüstem Bey’in önerisi ile işe alınır. Zebercet tarafından öldürülür.

WILLIAM GOLDING SİNEKLERİN TANRISI ÖZETİ VE ANALİZİ- SESLİ KİTAP VİDEO

William Golding’in en tanınmış eseri olan Sineklerin Tanrısı’nın  özet ve analizi.  Çizimler ve metin tarafıma aittir. Çizimlerini tamamladıkça diğer bölümlerin videolarını da ekleyeceğim.

İyi seyirler.

Youtube Kanalı İçin Tıklayınız

instagram: @kitaplar__evi

1. BÖLÜM: DENİZKABUĞUNDAN ÇIKAN SES

2. BÖLÜM: DAĞDAKİ ATEŞ

3. BÖLÜM : KUMSALDAKİ KULÜBELER

4. BÖLÜM: BOYALI YÜZLER İLE UZUN SAÇLAR

GEORGE ORWELL HAYVAN ÇİFTLİĞİ: BİR PERİ MASALI KİTAP ÖZETİ, KARAKTERLER VE ANALİZLERİ

animalfarmpdf

GEORGE ORWELL HAYVAN ÇİFTLİĞİ:  BİR PERİ MASALI

KİTAP ÖZETİ, KARAKTERLER VE ANALİZLERİ

Kitap, Bay Jones’un çiftliğindeki hayvanlar arasında yapılan bir toplantı ile başlar. Koca Reis isimli domuzun gece gördüğü rüya üzerine bu toplantının düzenlenmesine karar verilmiştir. Koca Reis, insanların hayvanlara yaptığı eziyetlerden ve haksızlıklardan söz ederek, bu sefil yaşamlarından kurtulma yolunun ayaklanarak insanları ortadan kaldırmaktan geçtiğine dair bir konuşma yapar.

Toplantıdan üç gün sonra Koca Reis ölse de söyledikleri unutulmaz ve gizlice faaliyetler yürütülür. Çiftlikteki hayvanların en zekisi olan domuzlar, özellikle de Snowball ve Napoleon diğer hayvanları eğitme ve örgütleme işini üstlenmiştir. Yardımcıları olan Squealer’in yardımıyla Koca Reis’in düşünceleri doğrultusunda “Animalizm” fikrini geliştirirler.

Günün birinde beklenen ayaklanma gerçekleşir. İşleri bozulan ve kendini içkiye veren Bay Jones, çiftlik işlerini ve hayvanları ihmal etmeye başlamıştır. Unutuldukları için kendilerine yemek verilmeyen hayvanlar isyan ederler ve insanları çiftlikten kovarlar. Kölelik günlerini ve insanları hatırlatan her şeyi yok ederler. “Beylik Çiftlik” adını “Hayvan Çiftliği” olarak değiştirerek tüm hayvanların uyması gereken emirler yayınlarlar.

Komşu çiftçiler Bay Frederick ve Bay Pilkington kendi çiftliklerinde benzer bir ayaklanma olmasından korkmaktadır. Bu yüzden Bay Jones’un liderliğinde Hayvan Çiftliği’ne bir saldırı gerçekleştirerek çiftliği geri almak isterler. Ancak hayvanlar Snowball önderliğinde bu saldırıyı püskürtürler.

İlk günlerde tüm hayvanlar mutludur ve çiftlikte işler yolunda gitmektedir. Hiç kimse yakınmamakta, herkes payına düşenle yetinmektedir. Zaman içinde Snowball ve Napoleon arasında görüş ayrılıkları kendini göstermeye başlar. En büyük tartışma yel değirmeni konusunda yaşanır. Snowball bir yel değirmeni inşa ederek, elektrik elde edebileceklerini savunmakta; Napoleon ise bunun işe yaramayacağı propagandası yapmakta ve özellikle çok fazla düşünemeyen koyunlardan destek görmektedir.

Snowball’un destekçileri artmaya başlayınca, Napoleon annelerinden ayırarak eğittiği dokuz köpeği Snowball’a saldırtır.  Canını kurtarmak isteyen Snowball çiftlikten kaçmak zorunda kalır. Bu olaydan sonra hayvanların görüş bildirdiği toplantılar kaldırılır ve tüm konuların Napoleon başkanlığındaki domuzlar kurulunca görüşülmesi kararlaştırılır. Snowball hain ilan edilir. İyi bir yoldaşlığın sadakat ve itaat ile belirleneceği dile getirilmeye başlanır. Kısa bir süre sonra da Napoleon, aslında Snowball’un projesi olan ve başlangıçta karşı çıktığı Yel Değirmeni’nin yapılması talimatını verir.

Yel değirmeni işi büyük güçlükleri de beraberinde getirir. Hayvanlar ağır biçimde, üstelik eskiden tatil olan günlerde de çalışmak zorunda kalır. Çiftlikten elde edilemeyecek bazı ihtiyaçlar ortaya çıkınca Napoleon komşu çiftliklerle alışveriş yapılmasına karar vererek mahsul ve yumurta gibi ürünlerin satılması gerektiğini söyler. İşlerini Bay Whymper isimli bir avukat aracılığıyla yürütür. Domuzlar da Bay Jones’un çiftlik evine taşınır.  Tüm bunlar devrimden sonra alınan kararlar ile uyumlu olmasa bile kimse tepki veremez. Domuzların yaptıkları hareketlerin nedenleri konusunda tüm hayvanları ikna etme görevini üstlenen Squealer, en çok domuzların çalıştığı, o yüzden rahat bir yaşam sürdürmek zorunda oldukları konusunda diğer hayvanları ikna eder.

Bir gün fırtına çıkar ve yarıya kadar tamamlanmış olan yel değirmeni yıkılır. Napolyon bunu yapanın Snowball olduğunu iddia eder ve yel değirmeninin inşa edilme süreci tekrar başlar. O yıl kış çok sert geçer ancak yel değirmeninin yapımı için Boxer başta olmak üzere tüm hayvanlar var güçleriyle çalışmaya devam ederler. Snowball diğer çiftliklerle ilişkiye geçerek alışveriş yapmaya başlar. Yiyecekler tükenmeye başlayınca öğünler azaltılır. Dışarıdan tahıl alınmak zorunda kalınır. Tavukların yumurtalarına el konulmasına karar verilince tavuklar ayaklanır. Bunun üzerine tavuklara yemek verilmez ve aralarından bazıları ölür. Böylece ayaklanma bastırılır.

Snowball, Napoleon tarafından tüm sorunları çıkartan hayvan olarak gösterilir ve Jones’un ajanı olmakla suçlanır.  Ağıl Savaşı’ndaki asıl kahramanın ise Napoleon olduğuna tüm hayvanlar inandırılır. Bu savaşta yer alan ve olayların aslını hatırlayan Boxer buna inanmadığını söyleyince Napoleon’un köpeklerinin saldırısına uğrar. Bu saldırıdan kurtulur ancak aynı gün yakalanan ve Snowball ile işbirliği içinde oldukları itiraf ettirilen veya bununla suçlanan tüm hayvanlar öldürülür. Bu ölümler diğer hayvanlar arasında şok etkisi yaratsa da Napoleon’un dediklerini yapmaya devam ederler. İlerleyen günlerde ilk zamanlarda bir marş gibi kabul edilen “İngiltere’nin Hayvanları” şarkısı da yasaklanır. Artık Jones döneminden daha çok çalışılmakta, üstelik daha az yemek bulunabilmektedir.

Diğer hayvanların sefaletine rağmen Napoleon lüks içinde yaşamaktadır. Üstelik yaptığı kötülüklere rağmen bir kahraman olarak gösterilmeye devam edilmektedir. Yel değirmeni için makine almak üzere çiftlikteki keresteler eskiden düşman olarak gösterilen Frederick’e satılır. Ancak karşılığında alınan banknotlar sahte çıkar. Ardından Frederick ve adamları çiftliğe saldırır. Hayvanlar yenilgiye uğrayarak geri çekilince yel değirmeni dinamitle patlatılır. Çabalarının bu şekilde yok olduğunu gören hayvanlar öfkeyle saldırıya geçerler ve insanları kovalarlar.

Ardından yıkılan yel değirmeni bir kez daha yapılmaya başlanır. Aç kalmalarına, sürekli çalışmalarına rağmen hayvanlara Jones’un günlerinden daha iyi bir yaşam sürdürdükleri propagandası yapılmaktadır. Bugünlerde domuzlara saygı gösterilmesi zorunluluğu da getirilmiştir. Cumhuriyet ilan edilir ve seçime tek aday olarak giren Napoleon başkan seçilir. Boxer yine çok çalışsa da artık yaşlanmıştır ve bir gün yere yığılır. Squealer, Boxer’ın bir hastaneye gönderilerek tedavi ettirileceğini söyler. Birkaç gün sonra da çiftliğe bir yük arabası gelir. Arabanın üzerinde yazanı yalnızca Benjamin fark eder. Araba hastaneye değil bir at kasabına aittir. Bu arabayla çiftlik dışına çıkarılan Boxer bir daha geri dönmez.

Çiftlik zaman içinde zenginleşir ve büyür. Ancak tüm hayvanlar domuzlar ve köpeklerin rahatı için çalışmaktadır. Diğer hayvanların durumunda değişiklik olmamıştır. Yel değirmeninin tamamlanmasının ardından yeni bir tanesi için çalışılmaya başlanır.

O güne kadar dört ayağın iyi, iki ayağın kötü olduğu görüşü tüm hayvanlarca kabul edilirken domuzlar iki ayak üzerinde yürümeye başlar. Yedi Emir de değiştirilir. Artık “Bütün Hayvanlar Eşittir” değil “Bütün Hayvanlar Eşittir ama Bazı Hayvanlar Öbürlerinden Daha Eşittir” sözü yayılır. Eskiden “Dört Ayak İyi, İki Ayak Kötü sözü de “Dört Ayak İyi, İki Ayak Daha İyi” şeklinde değişir. Domuzlar kıyafet de giymeye başlar. Bir gün diğer çiftliklerden insanlar ziyarete gelir. Hayvanlar pencereden içeriye göz atınca insanlar ve domuzların birlikte bir masada oturmuş içki içip, kâğıt oynadıklarını görünce çok şaşırırlar. Ayrıca domuzların yüzlerindeki değişikliği ve insanlarla domuzlar arasında bir fark kalmadığını görürler.

KARAKTERLER

Bay Frederick: Beylik Çiftliğe komşu çiftliklerden Pinchfield’in sahibidir. Hitler’i temsil eder.

Bay Jones: Beylik Çiftlik’in sahibi. Devrimden önce Rusya lideri olan Çar II. Nikola’yı temsil etmektedir.

Bay Pilkington: Beylik Çiftliğe komşu çiftliklerden Foxwood’un sahibidir. İngiltere ve Amerika’yı temsil eder.

Bay Whymper: Hayvan çiftliği ile insanlar dünyası arasında işlerde aracılık eden kişi. Dönemin Sovyet Rusyası ile iş yaparak zenginleşen kapitalistleri sembolize eder.

Benjamin: Beylik Çiftlik’teki eşek. Çiftliğin en yaşlı ve en huysuz hayvanı. Az ve öz konuşur. Asla gülmez. Boxer’ın yakın arkadaşı ve hayranı. Rusya’nın yaşlı kesimini ya da entelektüellerini veya Orwell’in kendisini temsil ettiği düşünülür.

Bluebell: Beylik Çiftlik’teki köpeklerden biri. Dişi

Boxer: Beylik Çiftlik’teki araba atlarından biri. Çok güçlü ve iri bir hayvan. Zeki olmasa da çalışkandır. Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yardımcı olan ve Stalinciler tarafından ihanete uğrayan Rus işçi sınıfını temsil eder.

Clover: Beylik Çiftlik’teki araba atlarından biri. Dört tay doğurmuş yaşlı ve emektar bir kısrak.  Köylüler ve işçileri sembolize etmektedir.

Jessie: Beylik Çiftlik’teki köpeklerden biri. Dişi

Kedi: Yeni düzeni kabul etmeyen ancak buna rağmen sessiz kalan kesimleri temsil eder.

Koca Reis: Beylik Çiftlik’teki kır renkli erkek domuz. Yarışmada ödül kazanmıştır ve yarışmadaki ismi Willington Güzeli’dir.  Çiftlikteki tüm hayvanların saygı duyduğu bir domuzdur.  Karl Marx’ı temsil eder.

Koyunlar: İktidar yanlısı, söylenen her şeyi eleştirmeden ve düşünmeden kabul eden, her şeye inanan cahil halk kesimlerini temsil eder.

Köpekler: Jessie ile Bluebell’in yavrusu olan 9 köpek Napoleon tarafından özel olarak eğitilmiştir. KGB veya Stalin’in özel adamlarını temsil etmektedir. Napoleon başta olmak üzere domuzların savunucularıdır. Kitapta hiçbir zaman konuştukları gösterilmemiştir.

Minimus: Napoleon’un adamlarından şarkı besteleme ve şiir yazma konusunda yetenekli bir domuz.  Napoleon ve Hayvan Çiftliği’ni öven propaganda şiirleri ve şarkıları yazar. Vatandaşların düşüncelerini kontrol altına almayı amaçlayan totaliter bir devlette sanatın propaganda aracı haline dönüştürülmesini temsil etmektedir.

Mollie: Bay Jones’un arabasını çeken kısrak. Dikkat çekmek isteyen, kendini beğenmiş ve süslenmeyi seven bir hayvandır. Kapitalist orta sınıfı temsil eder. İnsanlarla iletişime tekrar giren ilk hayvan Mollie olur. Hediyelerini kabul etmektedir.

Moses: Evcil kuzgun. Rus Ortodoks kilisesini temsil eder. Bay Jones’un gözdesidir. Gammaz ve dedikoducudur ancak iyi bir konuşmacıdır. Hayvanlara ölümden sonra gidecekleri ve güzel bir yaşam sürecekleri yerlerle ilgili masallar anlatmaktadır.

Muriel: Beylik Çiftlik’teki beyaz keçi. Alt tabakaya mensup ancak karar verebilme, kritik yapabilme ve sorunları çözebilme yeteneği kazanacak kadar eğitimli kesimleri temsil etmektedir.

Napoleon: Romanın ana karakteri. Ayaklanmada öncelikli rol oynayan hayvanlardan biri iken Çiftlikteki hayvanların lideri konumuna gelmiştir. Stalin’i temsil eder.

Pincher: Beylik Çiftlik’teki köpeklerden biri.

Pinkeye: Napoleon yemeklerinin zehirli olup olmadıklarını anlamak için önceden kontrol eden domuz.

Snowball: Beylik Çiftlik’teki domuzlardan biri. Napoleon ile birlikte çiftlikteki en yetenekli ve zeki hayvandır. Ayaklanma öncesinde hayvanları eğitme ve örgütleme işiyle ilgilenmiştir. Leon Trotsky’i temsil eder. Trotsky de Sovyetler Birliği’nde endüstri ve teknolojiye öncelik verilmesi gerektiğini, böylece üretimin artacağı ve halkın daha rahat bir yaşam süreceğini söylemiş ancak Stalin tarafından sürgün edilmiştir. Benzer biçimde öyküde de iktidarı ele geçiren Napoleon Snowball’u sürgün eder.

Squealer: Beylik Çiftlik’teki besi domuzlardan biri. Napoleon’un koruması altında olması ve propagandasını yürütmesi nedeniyle Vyacheslav Molotov’u ya da dönemin gazetelerini temsil ettiği düşünülür.

Tavuklar: Üretimle görevli köylüleri temsil eder.

Tavşanlar ve Sıçanlar: Romanın başında Koca Reis’in konuşması sırasında bu hayvanların dost mu düşman mı olduğu oylanır ve büyük çoğunluk dost olduklarını söyler. Tüm diğer vahşi hayvanlarla birlikte bunlar Bolşeviklerin muhalifi olan diğer siyasi partileri temsil etmektedir. Karşıt görüşte olmalarına rağmen benzer biçimde devrime katılmışlardır.

ALPHONSE DAUDET KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ

ALPHONSE DAUDET KİMDİR

ALPHONSE DAUDET KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ

Fransız öykü ve roman yazarı.

1840 yılında Güney Fransa’nın Nimes kentinde doğmuştur.

Çocukluk ve ilk gençlik yılları düzensiz, başıboş biçimde ve yoksulluk içinde geçmiştir. Sıkıntılarının kaynağı cılız bir bedene sahip olması, alıngan yaratılışı ve ailesinin içinde bulunduğu geçim derdidir. Düzgün sürdürdüğü bir eğitim hayatı da olamamıştır. Lyon lisesini bitirdikten sonra ailesinin yoksulluğu nedeniyle hayatını kazanabilmek için farklı işlerde çalışmıştır. Gazetecilik ve tiyatro yazarlığı gibi işlerin yanında 1855 yılından itibaren iki yıl süreyle Alés Koleji’nde öğretmen yardımcılığı yapmıştır. 1857 yılında Paris’e abisi Ernest Daudet’nin yanına yerleşmiştir. Tarihçi olan Ernest Daudet, kardeşi Alphonse’a edebiyatçı olmasında yardımcı olmuştur. 1857-1865 yılları arasında Morny dükünün kâtipliğiniyapmış, bu arada edebiyat çalışmaları yürütmüştür.

İlk eserleri şiir kitaplarıdır. Basılan ilk şiir kitabı Âşık Kadınlar (LesAmoureuses) ismini taşır. Birkaç makalesi Le Figaro’da yayınlanmıştır. Ayrıca bazı oyunlar yazmışsa da kendini bulduğu asıl alan romanlar olmuştur. 1866 yılında kaleme aldığı Değirmenimden Mektuplar (LesLettres de monMoulin) ile üne kavuşmuş ve parasal sorunları da ortadan kalkmıştır.  Daha sonra bu türdeki eserler yayınlamaya devam etmiştir.

1897 yılında Paris’te ölmüştür. Oğlu LéonDaudet de babası gibi yazın hayatını seçmiş, gazete yazıları haricinde kitap ve hatıralar kaleme almıştır.

EDEBİYAT YAŞAMI

AlphonseDaudet eserleriyle büyüklerin olduğu kadar çocukların da ilgisini çekmiş bir yazardır. Yapıtlarınınaturalist bir anlayış çerçevesinde kaleme almıştır. Tasviri anlatımlar hikâyelerinde önemli yer eder. Goncourt Akademisi’nin kuruluşunda yer alan üyelerden biri olmasının yazarın bu türü seçmesinde etkisi olduğu söylenebilir.Zola ve Flaubert ile yakın ilişkisi vardır. Edebiyat tarzı nedeniyle Dickens’ın etkisi altında kaldığına dair görüşler de mevcuttur. İnce bir mizah anlayışı, duyarlı ve şiirsel bakış açısı ile başladığı edebiyat yaşamında Tarascon üçlemesiyle birlikte gerçekçiliğe yönelmiştir. Sonraki dönemlerdeki eserlerinin doğalcı ve gözlemlere dayalı olduğu söylenebilir. Öykülerinde çevre betimlemeleri, kahramanların duygularını aktarma biçimindeki ustalık yazar olarak ünlenmesinde büyük katkı yapmıştır.

AlponseDaudet’nin yapıtları, yazarın kişiliğinde derin etkiler bırakan duygusal yönünün ve hayallerinin yansımasının görülebildiği eserlerdir. Hassas bir yaratılışta, hayal gücü büyük, zorluklar ve acılara yer veren biri olsada mutlaka iyimser bir bakış açısına sahipolduğunu da gösteren yazar, eserlerinde içtenliği benimsemiş, yaşama sevincini ortaya koymaya çalışmıştır.

Paris’te başladığı edebiyat yaşamındaki ilk eseri olan Âşık Kadınlar (LesAmoureuses) adlı şiir kitabı ile ismini duyurmuştur. Yazara asıl ününü kazandıran ise Değirmenimden Mektuplar (Lettres de monMoulin) adlı hikâye kitabı olmuştur. Küçük Şey (Le PetitChose) kitabı Alès Koleji’nde öğretmen yardımcısı olarak çalıştığı günlerin anılarına yer verdiği öz yaşam öyküsüdür. Yazarın ayrıca her ikisi de 1888 tarihli Bir Edebiyatçının Hatıraları (Souvenirsd’unHomme de Lettre) ve Paris’te Otuz Yıl (TrenteAns de Paris) adlı kitapları benzer biçimde hatıralarına dayanmaktadır. Bu kitaplar adeta yaşamının birer belgesidir.Tarascon’luTartartin, Tartarin Alp Dağlarında ve Tarascon Limanı adlı üçleme romanında doğduğu yeri, çocukluğunu, Cezayir’e yaptığı ve bazı hikâyelerine Değirmenimden Mektuplar kitabında da yer verdiği anılarını anlatmıştır. Pazartesi Öyküleri kitabı savaş izlenimlerine dayanır. Yaşamının büyük bölümünü Paris’te geçirmesine rağmen yapıtlarının önemli bir bölümüne kaynak meydana getiren doğduğu yörenin toplumsal yaşantısı ve coğrafyasından hiçbir zaman kopmamıştır.

Yazar kitaplarının hayatı tanıtan belgeler olarak görülmesini arzulamıştır. Üstün bir hayal gücü, naif duyguların haricinde şair ruhlu biri olması sayesinde yaşamın acıklı yönlerine de değinmiş ancak hikâyelerinde tüm bu yönleri de bir iyimserlik havası içinde vermeyi başarmıştır. Gerçekçi roman türüne yöneldiği döneme ait eserleri arasında “Küçük Fromat ile Risler Abi” ve “Jack” sayılabilir. Sanayi ve ticaret çevresine yer verdiği bu eserlerinin dışında “Le Nabab ve Sürgündeki Kralları” iş çevreleri, “NumaRoumestan” siyaset çevreleri, “İncil Yazarı” din çevresi, “Sapho” bohem yaşama, “Ölümsüz” ise edebiyat çevrelerine değindiği eserleridir.

Yazarın edebiyat türüne bir diğer katkısı oyunlar ile olmuştur. 1872 tarihli Şehirli Kız (Arlésienne) adlı eseri, en güzel oyunlarından biri olarak kabul edilir. Bu yapıtı Georges Bizet’in yazdığı sahne müziği ile büyük üne kavuşmuş ve opera olarak da sahnelenmiştir.

Tartarin ve Jack gibi karakterler yaratan Daudet’ninJack romanından uyarlanan bir filmi ve dizisi vardır. Yapıtları Türkçe’ye 1890 yılından itibaren kazandırılmıştır ve hala da sevilerek okunmaktadır.

ESERLERİ

  • 1858- Âşık Kadınlar (LesAmoureuses)- Şiir
  • 1859- Çifte Din Değiştirme (La Double Conversion)- Şiir
  • 1863- Son Mabut (La DernièreIdole)-Oyun
  • 1864- Beyaz Karanfil (L’Oeillet Blanc)- Oyun
  • 1865- Paris Üzerine Mektuplar (Lettres sur Paris)
  • 1866- Değirmenimden Mektuplar (Lettres de mon Moulin)
  • 1868- Küçük Şey (Le Petit Chose): Yazarın gençlik hatıralarına yer verdiği romanıdır.
  • 1872- Şehirli Kız (Arlésienne)- Oyun
  • 1872- Taraskon’luTartarin (Tartartin de Tarascon)
  • 1873- Pazartesi Hikâyeleri (Contes de Lundi)
  • 1874- Genç Fromont ve Abi Risler (FromontJeune et RislerAîné)
  • 1876- Jack
  • 1877- Le Nabab
  • 1879- Sürgündeki Krallar (LesRois en Exil)
  • 1881- NumaRoumestan
  • 1883- İncil Yazarı (Evangéliste)
  • 1884- Safo (Sapho)
  • 1885- TartarinAlpler’de (Tartarin Sur lesAlpes)
  • 1888- Ölümsüz (Immortel)
  • 1888- Bir Edebiyatçının Hatıraları (Souvenirsd’unHomme de Lettre)
  • 1888- Paris’te Otuz Yıl (TrenteAns de Paris)
  • 1890- Tarascon Limanı (Port-Tarascon)
  • 1895- Küçük Cemaat (Le PetiteParoisse)
  • 1898- Evin Direği (Soutien de Famille)